Gezi artık olimpiyata engel değil

2020’de yapılacak 32. Olimpiyat Oyunları için İstanbul, Tokyo ve Madrid yarışıyor. Arjantin’de, 7 Eylül günü yapılacak toplantıda, 2020 olimpiyatlarının ev sahibi belirlenecek ve ilan edilecek. Olimpiyat Komitesi ve ilgili bakanlar harıl harıl lobi yapıyor. Üç aday da güçlü ve yarışın sonucunu son dakika atakları belirleyeceğinden Türkiye, Buenos Aires’e tam anlamıyla 600 kişilik bir çıkarma yapıyor. Bölgedeki konjonktür, Türkiye’deki siyasi atmosfer, Türkiye’nin Müslüman olması, Gezi tartışmaları dezavantaj gibi görünse de İstanbul 2020 hayal değil.

Önce biraz ansiklopedik bilgi paylaşayım:
Antik Yunan’ın spor yarışmalarıyla hayat bulan olimpiyat oyunlarının modern versiyonu, kısa adıyla olimpiyatlar, Fransız Pierre de Coubertin’in fikriyle modernize edildi ve 1896’da 14 ülkeden 241 sporcunun katılımıyla Atina’da başladı. O tarihten sonra her dört yılda bir yapıldı. Sadece dünya savaşları sırasında ara verildi.

Olimpiyat sembolü, iç içe geçmiş farklı renklerdeki halkalardan oluşuyor. Halkalar 5 kıtayı, (Amerika, Afrika, Asya, Avustralya, Avrupa) temsil ediyor. Halkaların renklerinden en az biri her ülkenin bayrağında bulunuyor.

Olimpiyatların sloganı Latince üç sözcükten oluşuyor: Citius (daha hızlı), Altius (daha yüksek), Fortius (Daha güçlü). ‘Olimpiyat ruhu’ denilen şey, sporcunun birinci olmayı değil, elinden gelenin en iyisini yapmasını öngörüyor. Slogana ilişkin en yaygın algı ise “Kazanmak değil, katılmak öremli...” olarak özetlenebilir.

Avustralya’yı saymazsak olimpiyatlar hep kuzey yarımküredeki ülkelerde gerçekleşti. Olimpiyatlara 4 kez olmak üzere en çok Londra ev sahipliği yaptı.


KÂRLI BİR İŞ DEĞİL
Olimpiyatlar, son dönemde katılımın ve yatırımın fazlalığı nedeniyle pahalı bir iş.

En önemli giderler: Spor tesisleri, olimpiyat köyü, katılımcıların ve izleyicilerin sorunsuz zaman geçirmesi için gerekli altyapı, ulaşım yatırımları.

Bu maliyetler nedeniyle olimpiyatlar genellikle gelişmiş ülkelerde yapılıyor. Afrika’da hiçbir ülkede bugüne dek olimpiyat düzenlenmemesi bu gerekçeyle açıklanıyor.

En önemli gelirler: Spor turizmi, yayın gelirleri, bilet gelirleri ve reklam, sponsorluk faaliyetleri. Bugüne dek sadece 1984 Yaz Olimpiyatları kâr edebildi. Yunanistan ekonomisinin, 2004 Atina Olimpiyatları nedeniyle sarsıldığı iddiası ortada duruyor. Brezilya’da halk, 2016’da yapılacak 31. olimpiyat oyunlarının maliyetlerinin halka yansıtılması nedeniyle sokaklara dökülmüştü.


İSTANBUL’UN ŞANSI NE?
Öncelikle şunu söylemek lazım: İstanbul’un en güçlü rakibi Tokyo 1940 ve 1960’ta iki kez olimpiyatlara ev sahipliği yaptı. Diğer rakip Madrid’in olimpiyat deneyimi yok ama İspanya’nın Barcelona kenti 1992 olimpiyatlarına ev sahipliği yapmıştı. Yani, İstanbul açısından en zayıf halkalardan biri ‘deneyim’.

Şimdi biraz da işin diğer önemli halkasına bakalım: Siyaset.

Olimpiyatlar her zaman siyaset meydanına dönüştü. ‘Soğuk Savaş’ döneminde ABD ve Sovyetler Birliği’nin karşılıklı boykotları, Münih’teki suikast, olimpiyat kentinin seçimindeki siyasi dayanışmalar, olimpiyat ruhuyla hiçbir zaman örtüşmedi. Yoksul ülkelerin olimpiyatlara ev sahipliği edememesinin gerekçesi ekonomik iken, ekonomik sorunları olmayan Müslüman ülkelerden hiçbiri de olimpiyatları topraklarında ağırlayamadı. Haliyle Buenos Aires’te 7 Eylül günü yapılacak seçimde de spor, yatırım potansiyeli gibi unsurlardan daha çok siyaset ön plana çıkacak. Türkiye’nin yanı başındaki istikrarsız ve güvenlik sorunları olan ortam, Türkiye’deki iç siyaset sorunları da rakiplerin lobi faaliyetlerinde en çok gündeme getirdiği konular.

Bir başka halka ise spor kültürü: FIFA ve CAS’ın ana gündemine dönüşen Türk futbolundaki şike sorunu, Türk sporcuların en iyi olduğu alanlarda güreşten haltere, atletizme ortaya çıkan doping skandalları, Mersin’de yapılan Akdeniz Oyunları’nda Türkiye grubunun önünde bayrak taşıyan milli güreşçi Rıza Kayaalp’in Gezi eylemcilerine tepki gösterirken “Ermenilere bıraktınız meydanı, Allah belanızı versin eylemci çapulcular” demesiyle ortaya çıkan ırkçılık tartışması ve FILA’nın verdiği ceza hep dezavantajlar listesinde yer alıyor.


GEZİ ARTIK ENGEL DEĞİL
Salı günü kalabalık bir heyet Arjantin’e gidiyor. İddialar doğruysa Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç öncülüğünde 3 uçakla 600’e yakın insan oylama öncesinde orada olacak. Başbakan Tayyip Erdoğan ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan G-20 toplantısının yapılacağı St.Petersburg’dan direkt Arjantin’e geçecek.

Çankaya Köşkü’nde yapılan 30 Ağustos resepsiyonunda görüştüğümüz Babacan, umutlu olduğunu dile getirdi. Oy kullanacak 90 kişiden yaklaşık 60’ıyla görüşüldüğüne dikkat çeken Babacan, bu işle uğraşan Türklerin olumlu sinyaller aldığını söyledi. AB Bakanı Egemen Bağış’ın, “İstanbul, olimpiyatları alamazsa Geziciler yüzünden” sözlerinden Babacan’a Gezi etkisini de sordum. Babacan, genel izleniminin oy kullanacak isimler arasında Gezi meselesinin artık konuşulmadığı şeklinde olduğunu ifade etti. Bölgesel konjonktürün olumsuz olmasının da 2020’deki olimpiyatlarla ilgili kararı etkilemeyeceği yorumunu yapan Babacan, umutlu olduğunu ima etti.

Aynı resepsiyonda Başbakan Tayyip Erdoğan’a da “Arjantin’den umutlu musunuz” sorusunu yöneltme fırsatını buldum. Başbakan, gülümseyerek “Ülkemiz hakkında hayırlı olan neyse o olsun...” demekle yetindi.

Türkiye, tesis ve altyapı vaatleri konusunda iddialı; Ankara’da, kısa listeye kalan ülkelerden birinin ilk kez Müslüman olmasının dezavantaj değil avantaj olduğu görüşü de hâkim. Neticede medeniyetler buluşması fikri hâlâ geçerliyse İstanbul 2020’den daha güçlü bir çözüm bulunamazdı.

Ancak, siyaset, lobi dengeleri, Türkiye’nin ‘değerli yalnızlığı’ Buenos Aires’e giden 600 kişinin eli boş dönmesine (ve ballı gezi eleştirilerinin hedefine oturtulmasına) neden olabilir.

Başbakan’ın deyişiyle: Türkiye hakkında hayırlı olan neyse o olsun...

Leave a Reply