Bir çanta bir hırka dünyayı geziyor

İlyas Yıldız, dünyada dört karayolu rotası takip etmiş, İpek ve Baharat yollarını gezmiş, Macellan gibi Ümit Burnu’nu geçmiş. Annesine göre serserilik ediyor, babasına göre ‘Ne işi var oralarda?’ arkadaşlarına göre manyak! Fakat hiçbir tepki onu durduramıyor.

Beş yılda 40 ülke gezen Yıldız, bir backpackers yani sırt çantalı gezgin. ‘Sırt çantalı olmakla turist olmak arasında ne fark var?’ derseniz; sırt çantalılar tatil yapmaz, diyar diyar seyahat eder ve keşfeder. Bazen bir tren köşesinde bazen bir motor kuytusunda uyur. Gittikleri yerdeki bir çocuğun gülüşü, yaprağın yeşili, göğün mavisi onun için çok önemlidir. Harika yemeklerin yendiği, sürekli duş imkânı olan lüks otellerde kalmaz. Yıldız’a göre bir backpackers’ın en büyük sorunu turist olarak kabul edilmesi. Zira turiste şov yapılır.

Peru’dan bir hafta önce gelen Yıldız, “Arkadaşım Peru’dan geldi, şöyle harika, böyle mükemmel diye anlattı durdu. Evet, Peru çok güzel ama hangi Peru? Başkent Lima’ya uçakla gidersiniz, şehre hayran kalırsınız. Tur şirketi sizi Cusco’ya götürür, inanılmaz bir meydanla karşılaşırsınız. Oradan trenle Maçi Puçi’ye gidersiniz, ki bu trenin bileti 200 dolar ve yerli halkın binmesi yasak. Lüks bir tren yolculuğundan sonra Maçi Puçi’ye gidersiniz, 50 dolar giriş ücreti verirsiniz. Siz şimdi Peru’yu mu gördünüz? Hayır, turistler için hazırlanan bir tiyatro gördünüz. Peru’daki köylere gittim, yol kenarında çöp karıştıran çocuklar da gördüm, geçim sıkıntısı çeken aileler de...” diyor. Yıldız’a göre dünya hakkında konuşuyoruz ama dünya hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Onun seyahatlere başlaması da bu fikirden doğmuş. Arkadaşlarıyla dünya siyaseti hakkında konuşurlarken o coğrafyaları yakından görmek isteğine kapılmış. İlk yolculuğunu da İran, Pakistan, Hindistan’a yapmış ve uçak kullanmamış. Çünkü Yıldız’a göre uçak bir kaçış. Uçak sizi büyükşehirlere ve turistik beldelere götürür ancak keşfetme alanı kalmaz. Karayolu sayesinde ise ülkelerin her yüzüne şahit olursunuz.

Çocukluk hayalim olduğunu sonradan fark ettim

İlyas Yıldız bu seyahatlerle ilgili hayaller kurmuş mu derseniz? Kurmamış. Daha doğrusu çocukken kurduğu hayalleri unutmuş. Tarih dersinde Macellan’ın Ümit Burnu’nu geçtiği anı zihninde canlandırırmış veya coğrafya dersinde kıtaları didik didik araştırırmış. Ama ‘Bir gün dünyayı gezeyim’ hedefi yokmuş. Lisedeyken bir radyo programında Güneş Karabuda’nın Uzakların Ötesinde isimli kitabını duymuş, aynı gün kitabı almış ve oradaki hikâyeler onu çok etkilemiş. Özellikle Pablo Neruda’nın evinin resimlerine kilitlenmiş, “Keşke gidebilsem.” diye düşünmüş. O kitap hayatını şekillendirmiş ve gazeteci olmaya karar vermiş. Yıllar sonra Pablo Neruda’nın evine gittiğinde fark etmiş ki yıllar önce kurduğu bir hayali yaşıyor aslında. Che’nin Güney Amerika rotası, Ümit Burnu’nu geçiş, İpek ve Baharat yollarını keşfetme… Hepsi geçmişte kurulan hayallerin hayata yansıması.

Türk toplumunun seyahate ihtiyacı var

Yıldız’ın gözlemlerine göre Japonlar, İtalyanlar, Fransızlar dünyada en çok gezen uluslar ve tehlikeden hiç korkmuyorlar. Yıldız, Hazar Denizi’nde kamyoncularla gezen bir Fransız kıza rastlamış mesela ya da iki yıldır bisikletiyle dolaşan Kanadalı bir kızla tanışmış Pakistan’da. Yıldız, büyük risklere girmiyor. Lonely Planet isimli dergide gezginlerin notları yer alır ve gezenler hangi ülkede nerede tehlike varsa bununla ilgili uyarılarda bulunur. Kırgızistan’ın Çin sınırındaki Sultana köyüyle ilgili çok ciddi uyarıları gören Yıldız, bir başka köyde konaklamış. Ertesi gün Çin sınırına geçmiş, orada bir Japon’la tanışmış. Meğerse bu Japon, o tehlikeli köyde kalmış.

Yıldız, birçok ulusun dünyayı görme amacıyla yollara düştüğünü anlatıyor ve seyahatlerin Türk toplumu için acil bir ihtiyaç olduğunu düşünüyor. Oturduğumuz yerden Çin’in ekonomisini, büyümesini değerlendiriyoruz ama Çin’e gittiğinizde görüyorsunuz ki onların klasmanında bile değiliz. Kendimizi Arjantin’le hatta Hindistan’la kıyaslamalıyız belki de. Yıldız, Nil Nehri’ni geçerken Alman yol arkadaşının ‘Almanya’daki tüm faşistler seyahat etmeyen insanlardır’ sözünden bahsediyor ve “Milliyetçilik, ulusal kibir ve önyargılarımla yüzleştim. Diğer uluslar hakkında öğretilenleri sorguladım. Bireyleri ve ulusları şablonlarla değerlendirmenin yanlışlığını anladım.” diyor.

Geziler ne kadara mal oluyor?

Yıldız, uçakla gidildiği takdirde gezilerin çok pahalıya mal olduğunu anlatıyor ancak sırt çantasıyla geziyorsanız çok büyük paralara ihtiyacınız yok. Türkiye’den çıkıp Güney Afrika’ya gitmiş ve iki ayda sekiz ülke gezmiş. Bu gezi 3 bin liraya mal olmuş. “Pazarlardan alışveriş yapıyorum. Çantama mutlaka ton balığı stokluyorum. İran, Hindistan, Venezuela gibi ülkeler çok ucuz. 1 liraya çok güzel yemekler yiyebilirsiniz. Mükellef sofralarda keyif çatarsanız altından kalkamazsınız.” diyor. Peki sadece İngilizce bilmek dünyayı gezmek için yeterli mi? Yıldız’a göre Afrika, Pakistan, Hindistan ve Avrupa ülkelerinde yeterli. Orta Asya’da da bir süre sonra dillerini anlamaya başlıyorsunuz. Latin Amerika’da alfabeden dolayı bir nebze anlaşmak mümkün ancak Çin’de durum değişiyor. Ne alfabe ne de telaffuz benzer değil. Çin’e yolda tanıştığı Japon’la gitmek Yıldız için şans olmuş. Japon, Pakistan’a gitmek üzere Çin’den ayrıldığında Yıldız, o süreçte yabancılığı üzerinden atmış. Ayrıca telefonundaki tercüme programıyla da iletişim kurmayı kotarmış.

Bir haber ajansı sahibi olan İlyas Yıldız, yılda bir veya iki ayını bu gezilere ayırıyor. “Dünyayı gezdiniz, peki Türkiye?” dediğimizde üniversitede öğrenciyken Türkiye’yi karış karış gezdiğini söylüyor: “Dünyada dört karayolu rotası takip etmiş biri olarak, Güney Amerika, en güvenli ve konforlu karayolculuğu güzergâhı. İran, Pakistan, Hindistan veya Afrika rotasıyla karşılaştırılamaz bile. Macera yaşamak isteyen Afrika kıtasını geçmeli veya Türkiye üzerinden Hindistan’a seyahat etmeli. Bazen, bütün seyahatlerim gözümün önüne geliyor ve şunu görüyorum; şayet Avrupa ile karşılaştırırsanız dünya genelde sefil bir yer. Barınak, seyahat özgürlüğü, güvenlik, temiz yiyecek ve içecek ortamları, şehir sistemi oluşturma... Ama yiyecek yemek ve temiz su kaynağı olarak duruma bakarsanız, Afrika’nın önemli bir bölümü, Asya’nın ve Güney Amerika’nın az bir kısmı felaket durumda. Bütün dünyanın aynı şartlara ulaşması ütopya gibi. Birçok geri kalmış ülkeye gittim, buna rağmen dünya tarihinde önemli rol oynayan ABD, Rusya ve İngiltere’ye gitmedim. Hindistan, Amazonlar ve Afrika kadar renkli olmadıkları için bina görmeye gitmek gibi geliyor ama belki sadece gitmiş olmak için bile gitmek gerek.  Dünyada seyahat etmek için hâlâ renkli bölgeler var lakin gün geçtikçe de birbirine benziyor insanlar ve doğal kaynaklarıyla birlikte renklerini de kaybediyor. Renkleri ve ormanları olmayan bir dünya, ne kadar sıkıcı olurdu değil mi?”

Darbe döneminde Mısır’a gittim

Mısır’daki darbe haberleri İlyas Yıldız’ın seyahat fikrini değiştirmemiş. 250 kişinin öldürüldüğü günden bir gün sonra Mısır’da almış soluğu. Yunanistan ve Güney Kıbrıs üzerinden ülkeye ulaşmış. Yıldız’ı Mısır’daki ortam çok şaşırtmış. Sokakta askerler, tanklar görmeyi beklerken halkın gayet normal bir şekilde hayatına devam ettiğine şahit olmuş. Mısırlı arkadaşı, Tahrir’e ve Adeviye Meydanı’na gitmemesi konusunda uyarmış. Ancak Yıldız’ı kim tutar, serde gazetecilik var. Tahrir’e uğramış, oradakilerle sohbet etmiş. Aynı akşam bir de caz konserine gitmiş. “Her ülkede her an risk var. Orada darbe oldu, burada insan öldürüldü derseniz seyahat etmemeniz gerekir.” diyor.

Yedi saat ayakta yolculuk yaptım

En çileli yolculuğunu Hindistan’da yapmış İlyas Yıldız. Oradaki mesafelerin inanılmaz uzun olduğunu anlatan Yıldız, Rişkeş’e gitmek için tren bileti almış. Görevli bilet satmak istememiş ve “Bu trenle gidemezsin.” demiş. Yıldız’a hangi yolculuk zor gelir? Bileti almış ve trene binmiş. Bir durak iki durak derken üçüncü durakta tren tıka basa dolmuş. Öyle ki sağa sola dönebilecek alan bile kalmamış. Israrla inmek istese de yolcular vasıta bulamayacağını anlatmış. Yıldız, dokuz saatlik yolun yedi saatini ayakta yolculuk yaparak geçirmiş.

Her yolculukta geri dönmek istiyorum ama...

İlyas Yıldız, Çin’de yaptığı 54 saatlik yolculuğu unutamıyor. Çin’le ilgili bir belgeselde Tibet’e giden hızlı treni seyretmiş ve Çin’deki tüm trenlerin hızlı olduğunu zannetmiş. Urumçi’den bilet almış fakat Hindistan’da ağzı yandığı için bu sefer yataklı kompartıman istemiş. Gel gör ki trende yataklı vagon yok. Yine de biletini alıp koltuğuna kurulmuş. İlk gün hiç uyuyamamış, trende yere uzanıp yatmak da ne mümkün! Tuvalette bile uyuyanlar var, vagonlar arasında sigara içiliyor. İki günlük uykusuzluk canına tak edince, iki vagon arasında bir köşe bulup yere örtüsünü sermiş ve yatmış. O yolculukta, ‘Manyak mıyım? Ne işim var buralarda?’ diye sormuş kendine. Yıldız, “Hemen her yolculukta geri dönmeyi düşünüyorum.” diyor.

Leave a Reply