Esra Karataş / Taraf - Were Dengê Min”, kıtanın önemli festivallerinden Arjantin Mar Del Plata’da ödüle değer görüldü
“Yerel bir hikâyeyi, evrensel bir kültür aktarımıyla verdiği hikâye anlatımındaki başarısı”ydı, gerekçesiyle En İyi Film Ödülü’ne layık görülen Sesime Gel / Were Dengê Min, bu hafta gösterime girdi. Evet, hikâye yerel ama insanların yaşadığı yoksulluk ve sömürü biçimi her yerde aynı. İnsanların etnik kökenleri, inanışı ne olursa olsun iktidar kimin elindeyse zulmeden de o. Hüseyin Karabey, Kürt coğrafyasında yaşayan yoksul insanların hayatlarına odaklanıyor Sesime Gel’de. Bir kayıp yaşanıyorsa çünkü, terazi hep yoksullardan yana ağır basıyor. Güce sahip olmayınca umudun peşine düşüyor insanlık. Filmdeki Berfe Nine gibi.
DENGBEJ USTALARI YAŞAMI SESE DÖNÜŞTÜRÜYOR
Gerçeklere dayanan bir masal anlatıyor bize Hüseyin Karabey. Bu filmde bir dudağı yerde bir dudağı gökte dev anaları yok, cinler, periler yok. İktidar var, onun askeri var, kayıtsız toprak ağaları var, işbirlikçiler, kimsesiz yoksul insanlar, çaresiz kadın ve çocuklar var... Bir de dengbejler. Görmeyen gözleriyle gördüklerini sesleriyle dillendiren, insanın yaşadıklarını insanlara anlatarak onları acılarının ortak olduğunu gösteren...Film, savaş ortamını, ondan en çok etkilenen kadın, çocuk ve yaşlılar üzerinden anlatıyor. Köyün bütün erkekleri evlerinde silah bulundurdukları gerekçesiyle asker tarafından gözaltına alınıyor. Ortada silah yok fakat ihbar var. Silahlar teslim edilmezse tutuklunun bırakılması söz konusu değil; zaten bunun hesabını soracak hukuk da yok. Köy halkı bu hukuksuzluğu kanıksamış durumda, çaresiz boyun eğiyorlar. Berfe Nine, 8 yaşındaki torunu Jiyan’a, Tilki’nin masalını anlatırken yiyorlar baskını. Masal yarım kalıyor, film boyunca masalın devamını dinliyoruz Berfe Nine’den. Tilki’nin hikâyesi Berfe Nine’nin hikâyesi aynı zamanda. Oğlu Temo köyün erkekleriyle alınan Berfe Nine’yi ararken, torunu Jiyan onu kurtarabilmek için silah bulmaya çalışıyor. Silahı bulan çocuğuna kavuşuyor. Anneler birbirlerine “Allah çocuğunu yaşatsın” şeklinde dua ediyorlar. En çok kullandıkları kelime ise “inşallah”. Umut “inşallah”a kalıyor.
İNSANLIK ÖLDÜ MÜ
Filmin rengi, ışığı oldukça sıcak ve umut veren bir tonda. Köyün yoksulluğunu bile ışığıyla örtüyor doğa. Geniş açı planlarla insanın doğayla bütünleşmesini resmediyor Karabey. Filmde profesyonel olmayan oyuncuları tercih etmesi yönetmen için zorlayıcı olsa da, anlatımın doğal yapısına hizmet eden bir unsura dönüşüyor. Berfe Nine’yle Jiyan’ın silahı alıp köylerine dönerken yaşadıkları ise rahatsız edici; silahı saklama şekli üzerine düşünülmediği izlenimi uyandırıyor. Bu topraklarda her gün aramalara maruz kalan insanlar, özellikle silahı alelade bir şekilde puşinin içine saklayarak heybelerine atıp gidemezler herhalde. Berfe Nine ya da Jiyan’ın silahı üzerlerine saklamaları daha ikna edici bir tercih olurdu. Hele mola verdikleri yerde üzerine titredikleri silahı düşürüp, asker aramasından böylelikle kurtulmaları, ardından gidip silahı düşürdükleri yerde bulmaları, şans faktörünü fazlaca ön plana çıkarıyor. Filmin güzel ayrıntılarından biriyse askerin, dengbej ustasının üstünü ararken silahı fark etmemiş gibi yapması. İnsanlığın ölmediğine dair bir umut da burada yakalıyoruz.
İyi niyetli bir film olarak mutlu sonla bitiyor Sesime Gel; bu ülkenin mutlu sonlara ihtiyacı olduğunu söylemek istiyor yönetmen belki de. “Barışın üzerine silahın gölgesi düşmesin” diyor. Sesime Gel’i izleyerek Karabey’in “sesine gidip”, bu ülkenin sınırları içinde yaşananlara başka bir gözle bakmalıyız.