“Anayasal bir hükümet vardı, gençlik kapitalizme karşı mücadele halindeydi” diyor Arjantinli kayıp annesi Nora Cortinas (83 yaşında). Devam ediyor; “1976 darbesiyle birlikte çok yönlü bir baskı süreci başladı. Bütün ülkede işkence kampları kuruldu. 10 bin kişi tutuklandı, 30 bin kişi kaybedildi.”
Cortinas, Cumartesi Anneleri 417. kez Galatasaray Meydanı’nda toplanırken Türkiyeli mücadele arkadaşlarının yanındaydı.
Arjantinli Plaza de Mayo (Mayıs Meydanı) annelerinin mücadelesi, 1995 sonrası kayıplarını arama çabasını birleştiren Türkiyeli annelere yol göstermişti.
İşte Cortinas, Türkiyeli annelerin deyimiyle kendilerine “ışık” olan o beyaz tülbentli, yürekli Arjantinli analardan biri olarak önemli iki günün yıl dönümünde Türkiye’deydi.
Biri 24 Mart... Dün Arjantin’deki askeri darbenin 36. Yıl dönümüydü. Uzun soluklu ve halen devam eden bir mücadele sonrası artık ülkede “Adalet ve Hakikat için Bellek Günü” olarak da anılıyor.
Diğeri 23 Mart... Hasan Ocak’ın gözaltında kaybedilişinin 18. yıl dönümü. Ocak’ın kaybedilmesiyle başlayan mücadele, diğer kayıp ailelerinin mücadelesinin de birleştirilmesine ve nihayet 417 haftayı bulan Cumartesi eylemlerine vesile oldu.
Cortinas’ın sözleriyle “Aynı baskı ve zulüm sistemi”nin parçaları olarak dünyanın 2 ayrı ucundaki anneler yıllardır birbirlerinden haberdar ve birbirlerini destekliyor. O yüzden Cortinas’ın İspanyolcasıyla Emine Ocak’ın Zazacası anlaşmalarının önünde bir engel değil. Bunu, birbirlerine sarılırken anlamak mümkün.
ÇOCUĞUNU ARARKEN TORUNUNU DA ARAMAK...
Oğlu Carlos Gustavo’yu 15 Nisan 1978’de 24 yaşındayken kaybeden Cortinas, henüz oğlunun kemiklerine dahi ulaşamayanlardan. Ama “Tüm kayıplar için mücadeleye devam” diyor. Arjantin’de 30 bin kişinin kaybedildiği kanlı süreç büyük travmalara sebebiyet vermiş.
“Gözaltında kaybedilenlerin yüzde 30’u kadındı. Bu kadınların bir kısmı hamileydi ve işkenceye maruz kaldılar. Doğan çocuklar özel olarak, darbe taraftarı haline getirilmiş ailelere verildi” diyen Cortinas, Arjantin’deki kayıplarını arayanların bu çocukları da aradığını dile getiriyor. Yaklaşık 500 çocuktan 58’i tespit edilmiş. Seneler içerisinde yeni kuşaklar yetişmiş ve çocuklarını arayanlar aynı zamanda torunlarını arayan birer “Babaanne, anneanne” olmuş.
“30 Nisan 1977’de bir annenin önerisiyle Plaza de Mayo’ya gittik ve o günden beri sokaktayız. Başlarda küçük bir gruptuk. Şiddete, hakarete uğradık. Baskı büyüdükçe bizim gücümüz de büyüdü” diyor Cortinas.
MÜCADELE KAZANARAK İLERLEDİ
Onlar için bu mücadele aynı zamanda çocuklarının “bayrağı”nı devralmak anlamına geliyor. Arjantin’de darbecilerin toplum vicdanında ve yasalar önünde mahkum edilmesini başaran Plaza de Mayo annelerinin mücadelesi 36 yıldır kazanımlarla ilerliyor. Darbenin generali Jorge Rafael Videla 1985’te mahkum edildi. Ancak dönemin hükümeti darbecilerin yargılanmasını engelleyecek yasalar çıkardı.
Annelerin mücadelesi sonucu darbecilerin işkence kampları, o dönem ülkede yaşanan vahşeti herkes öğrensin diye müze haline getirildi. Kayıpların mezarlarını ve kimliklerini belirlemek için bağımsız antropologlar, doktorlar ve bilim insanlarından oluşan bir grup kuruldu. DNA tespitiyle 300’den fazla mezar bulundu. Halihazırdaki Kirchner hükümeti de mücadeleyi destekliyor. Arjantin 2006’da darbecilerini yeniden yargılamaya başladı ve mahkum etti. Ancak Arjantin’de halen devlet arşivlerinin açılmasına izin verilmiyor ve anneler kayıpların başına gelenlerin tamamen açığa çıkarılmasını talep ediyor.
‘DEMOKRASİ’NİN KAYIPLARI
Diktatörlüğün mağduru olarak Cortinas bize bunları anlatırken Hasan Ocak’ın kızkardeşi Maside Ocak da bir başka gerçeği hatırlatıyor: “Sizde kayıplar diktatörlük döneminde gerçekleşti. Bizde ise darbe sonrası kendisini “anayasal demokrasi” olarak nitelendiren bir dönemde gözaltında kayıplar yaşanmaya devam etti.” Özellikle Kürt illerinde yaşayanların kayıplarını ararken kaybedildiğini hatırlatan Ocak, “Bu yüzden insanlar kayıplarını arayamadı, başvuruda bulunamadı” diyor.
Hasan Ocak’ın kaybedilmesi sonrası Arjantin’den ilhamla “Sadece Hasan değil tüm kayıplar için” diyerek başladıkları mücadelenin kayıp annelerini birleştirme, Türkiye’de ilk kez gözaltında kaybedilen birinin cesedine ulaşılması ve Cumartesi Anneleri eylemlerinin başlamasında oynadığı rolü dile getiriyor.
“Biz Galatasaray Meydanı’nda oturmaya başladığımızda gözaltında kayıplar devam ediyordu. Eylemlerimiz sonrası ise kaybetmeler durdu” diyor Ocak. Ancak henüz hiçbir talebi karşılanmış değil Cumartesi Annelerinin.
Devlet arşivlerinin açılmasını, kayıpların ortaya çıkarılmasını, sorumluların yargılanmasını, Arjantin’deki gibi bağımsız bir komisyon ve DNA bankası kurulmasını istiyorlar.
417 haftadır Galatasaray Meydanı’nda toplanıyorlar tıpkı her Perşembe 30 bin kayıp için oturmaya devam eden Plaza de Mayo anneleri gibi. Ve Güney Amerika’daki beyaz tülbentli annelerin sloganı onların da dilinde: “Kaybedilenler bizim yanımızda, şimdi ve her zaman yanımızda olacaklar.”
BARIŞTA KAYIPLAR OLMAZ, BARIŞ ÖNEMLİDİR
Cortinas, Türkiye’yi yakından tanıyor. Roboskî katliamından da haberdar, ülkedeki ‘barış süreci’nden de. “Barış, artık kayıpların olmaması için önemlidir” diyor. Türkiyeli annelere soruyor “Kaybedenleri bir gün affedebilir misiniz” diye. İlk önce Emine Ocak yanıtlıyor, “Hep oğlum kapıda gelecek diye bekliyorum. Bana uyku yok. Ben nasıl affedeyim.” İkbal Eren de benzer şeyler söylüyor: “Büyüyorsun, besliyorsun bir yaşa getiriyorsun. Tak diye alıp götürüyorlar. Biz adalet istiyoruz.”
‘DARBECİLERİN PAPASI’ MI?
Kimisi için “Yoksulların” kimisi için “Darbecilerin” Papası Jorge Mario Bergoglio. Cortinas ise onu tanımlarken ihtiyatlı davranıyor. Darbe döneminde de etkili bir din adamı olduğunu hatırlatıyor. “O dönem farklı rolleri oldu. Kimi mağdurlara yardım etti, kimilerine sırt çevirdi. O dönemi yakından biliyor, neler yapacak göreceğiz” diyor.
ARJANTİN'DE 'KİRLİ SAVAŞ'
24 Mart 1976 tarihinde gerçekleştirilen askeri darbe ile, Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Jorge Rafael Videla, Deniz Kuvvetleri Komutanı Tuğamiral Emilio Eduardo Massera ve Hava Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Orlando Ramón Agosti’den oluşan cunta iktidarı ele geçirir. Cuntanın “ulusal yeniden düzenleme süreci” (El Proceso de Reorganización Nacional) adını verdiği askeri yönetim, 1983 yılına kadar sürer.
Darbe sonrası “kirli savaş” (guerra sucia) ülkenin geneline yaygınlaştırılır ve bu kanlı süreçte 30,000 kişi “kaybolur.” Desaparecidos (“kayıplar”) olarak anılan bu kişiler, 340 işkence merkezinde korkunç işkencelerden geçirildikten sonra sistematik olarak gizlice öldürülürler. Cesetler veya ilaçla sersemletilmiş kişiler toplu mezarlara gömülür ya da uçaklardan Atlas Okyanusuna atılır. (İstanbul/EVRENSEL)