Futbolun kare lekeleri! Unutulmaz anlar…

Futboldaki rekabetin dozunun kaçırıldığı bazı maçlar ne yazık ki tarihe kara leke olarak geçti. Onur Bilgiç, Futbol Extra dergisinin Kasım sayısında futbol tarihinin en gergin maçlarını kaleme aldı.

İşte futbol tarihine damga vuran olaylardan bazıları;

10-FALKLAND ADALARI VE TANRI’NIN ELİ (22 HAZİRAN 1986)
Heysel faciası nedeniyle 5 yıl boyunca Avrupa’dan kulüpleri men edilen İngilizlerin uluslararası arenada tek hedefi, milli takımları ile başarılı olmaktı. Bobby Robson yönetiminde 86 Dünya Kupası’na iyi başlayan İngiltere, çeyrek finalde Maradona’nın sürüklediği Arjantin’in rakibi olmuştu. Bu iki takımın eşleşmesi maça futbol dışında konularında tartışılmasına sebep oldu. Zira sadece 4 yıl önce iki ülke Güney Amerika’da Arjantin’e oldukça yakın olan fakat İngiltere yönetimindeki Falkland Adaları nedeniyle altı haftalık bir savaşa girmiş ve savaşı İngilizler kazanmıştı. Olayın etkisi nedeniyle iki ülke arasındaki siyasi kriz devam ederken Dünya Kupası’nda eşleşmeleri maça ayrı bir hava katmıştı. Karşılaşma gergin bir havada oynanmasına rağmen kırmızı kart, ağır sakatlık gibi durumlar olmamıştı. Maradona’nın attığı her iki gol tarihe geçmiş ve bir anlamda ülkesinin intikamını sahada almıştı. Eski bir futbolcu olan Roberto Perfumo maçla ilgili şunları söylerken Arjantin için bu galibiyetin altını çiziyordu:”1986’da asıl amacımız İngiltere’yi yenmekti, Dünya Kupası’nı kazanmak bu amacın arkasından geliyordu.”

9-WHİTE HART LANE’DE NAZİ SELAMI (4 ARALIK 1935)
Almanya’da faşizmin gitgide yükseldiği bir dönemde Almanya ve İngiltere milli takımları Londra’da karşı karşıya geldi. Kuzey Londra’da kurulan ve Yahudi kökenli İngilizlerin destek verdiği bir takım olan Tottenham Hotspur’un stadı White Hart Lane bu maça ev sahipliği yapacaktı. Maçın oynanmasından birkaç ay önce yürürlüğe giren ve Almanya’da yaşayan Yahudilerin vatandaşlık haklarını elinden almayı amaçlayan Nürnberg Kanunları Almanya’da etkili olurken, doğal olarak İngiltere’deki Yahudiler bu maçın oynanmasına karşı çıktı. Maçın özellikle White Hart Lane’de oynanmasını isteyen Almanların bu maçı bir nevi siyasi propaganda amaçlı oynayacağı ihtimalide oldukça yüksekti. Üstelik maçtan önceki seremonide Alman futbolcular Nazi selamı vermişti. Tüm itiraz ve uyarılara rağmen bu maç oynandı. Maçı İngiltere 3-0 kazanmasına karşın, ne skor önemliydi ne de oynanan futbol. Maçtan önceki süreç her şeyin önüne geçmişti. Saha içinde herhangi bir gerginlik yaşanmamasına karşın, bu maçın ne denli siyasi bir anlam taşıdığını tarih kanıtlayacaktı. Bu karşılaşmadan sadece 4 yıl sonra İkinci Dünya Savaşı başlayacak ve iki ülke altı yıl süren savaşın farklı taraflarında yer alacaktı.

8-GREEN STREET HOOLIGANS (25 AĞUSTOS 2009)
İki takım arasındaki rekabeti ve nefreti daha çok Green Street Hooligans filminden biliyoruz. Aslen her iki kulüp de işçi sınıfını temsil ederdi ve 20. yüzyılın başlarında İngiltere’deki işçi haklarına yönelik konularda birlikte hareket ederlerdi. Ancak her şey 1920 yılında değişti. O zamana kadar birlik olan ve grevlerde beraber hareket eden işçi Millwall ve West Ham taraftarları, işverenlerle gizlice anlaşıp grevi boykot eden Millwall Shipyard çalışanlarının taraf değiştirmesiyle birbirinden nefret eder oldu. Bu olaydan sadece iki yıl sonra oynanan bir East End Cup maçı öncesi, iki takım taraftarları arasındaki en kanlı kavga yaşandı. Çıkan kavga sonrası iki Millwall, beş West Ham United taraftarının yanı sıra üçte polis hayatını kaybetti. Aradan geçen yıllar boyunca iki takımın genelde farklı liglerde mücadele etmesi nedeniyle nadiren karşı karşıya gelmekteydi. Ancak 2009 yılında, Lig Kupası ikinci turunda karşılaşan bu iki takım taraftarları arasında yıllar önce yaşanan kavgayı aratmayacak bir gerginlik daha yaşandı. Biri ağır olmak üzere yirmi kişi yaralanırken, İngiliz hükümetinin yıllarca mücadele ettiği holiganizm, bu maç sebebiyle tekrardan kendini gösterdi.

7-ŞİMDİ 2-2 OLDU (30 NİSAN 1994)
Boca Juniors River Plate maçları şüphesiz dünyadaki tüm derbilerin önündedir. Gerek Arjantinlilerin futbola bakış açısı gerekse bu iki kulübün, ülkenin farklı sosyal-ekonomik sınıflarını temsil etmesi bu derbinin her zaman sıralamada birinci sırada yer almasını sağlar. Hatta bu maçlar futbol literatüründe “Süper Clasico” olarak adlandırılır. Her ne kadar futbol ve aralarındaki rekabet için birçok heyecan verici unsur olsa da 1994 yılında oynanan ve River Plate’in deplasmanda 2-0 kazandığı bir maç sonrası yaşanan olaylar futbolun kirli yüzünün ortaya çıkmasını sağladı. La Bombonera stadında oynanan ve daha sonra birer dünya yıldızı haline gelen Ariel Ortega ve Hernan Crespo’nun golleriyle River Plate maçı 2-0 kazandı. Kendi sahasında ezeli rakipleri River Plate’e kaybetmeyi hazmedemeyen Boca Juniors taraftar grubu Barras, maçtan birkaç gün sonra iki River taraftarını bulup Buenos Aires sokaklarında öldüresiye dövdü. Olay sırasında hayatını kaybeden bu iki River taraftarı, Barras grubu için zafer sembolü haline geldi. Aynı gece Buenos Aires sokaklarında yer alan bir duvara şu yazı yazıldı: “Şimdi 2-2 oldu”.

6-KATALAN-BASK KAVGASI (5 MAYIS 1984)
1984 yılında Javier Clemente yönetimindeki Athletic Bilbao tarihinin en başarılı dönemine imza atarken, oynadığı sert futbolla da tartışmalara neden olmuştu. O dönemki galibiyetlere verilen 2 puanlı sistemde ligi averajla Real Madrid ve Barcelona’nın önünde bitiren Bask temsilcisi Kral Kupası finalinde Maradona’nın da forma giydiği Barcelona ile karşılaştı. Bu iki ekibin ligde oynadıkları maçlar yine gergin geçerken o dönem Barcelona formasını giyen Maradona’nın uzun süre sahalardan uzak kalmasının sebebi Athletic Bilbao’lu Andoni Goikoetxgea’nun yaptığı sert fauldü. Kral Kupası finaline gelindiğine maçı Endika’nın golüyle Athletic Bilbao 1-0 kazanmasına karşın, skordan çok maç sırasında ve sonrasındaki gerginlikler hep maçın önünde geçti. Maçtaki değişikliklerin hemen hemen hepsi sakatlıklar nedeniyle yapılırken, karşılaşma sonrası sahada adeta küçük çaplı bir savaş çıktı. Sahadaki futbolcular maçtan sonra sanki birer çete üyesine dönüşmüş ve birbirlerine girmişlerdi. Maradona’nın Barcelona’daki son maçı olan bu Kral Kupası finali iki takım arasındaki rekabeti farklı bir boyuta getirmesiyle de ünlüdür.

5-BÜYÜ DENEMESİ VE ÇIKAN OLAYLAR (14 EYLÜL 2008)
Kongo’nun Butembo şehrinde oynanan maç 2-0 Socozaki’nin üstünlüğü ile sürerken son dakikalarda Nyuki kalecisinin yaptığı hareketler karşılaşmada gerginliğin bir anda artmasına neden oldu. Ortaya atılan iddialara göre maçın 88. dakikasında Nyuki kalecisi bir anda maçı bırakarak kalesinde yaptığı değişik hareketlerin yanı sıra rakip takım oyuncularının daha kötü oynamalarına yönelik yüksek seste dualar okumaya başlamıştı. Maçı kazanmak üzere olan Socozaki oyuncularına göre bu oyuncu büyü yapmaya çalışıyordu. Bilindiği gibi büyü, sihir gibi inanışlar Afrika ülkelerinde bir hayli yaygındır. Kongo’da bu tarz inanışların diğer Afrika ülkelerine nazaran daha da yüksek düzeyde olması normal seyrinde devam eden bu maçın nasıl bir anda kaotik bir ortama dönüştüğünü kolayca açıklar. Kısa süre içinde iki takım arasında kavga çıkmış ve bu kavga tribünlere de yansımıştı. Olayı yatıştırmaya çalışan polisin sert müdahalelerine de tepki gösteren taraftarlar sahaya girmeye çalışınca bu kez polis göz yaşartıcı gaz kullanmaya başladı. Stadın çıkış kapılarının da kapalı olması seyircilerin stadyumdan çıkmasına engel olunca ortaya bir katliam çıktı. Tribünlerdeki olaylar ve polis müdahaleleri sonucu çoğunluğu çocuk yaşlarda olan 13 kişinin öldüğü bu maçın yakın tarihte gerçekleşmesi ayrıca trajiktir. Afrika’da var olan büyü inanışların ne denli yoğun olduğu ve ortalığı nasıl bir anda gerdiğinin bir örneği olarak bu karşılaşma tarihe geçti.

4-HEYSEL FACİASI (29 MAYIS 1985)
Spor tarihine Heysel Faciası olarak geçen bu maçın önemi ne yazık ki o dönemki ismiyle Şampiyon Kulüpler Kupası finali olması değildi. 1985 yılında Avrupa’nın en güçlü iki ekibinin karşılaşmasının futbol olarak tarihe geçmesi beklenirken, maç öncesi stadın kale arkası tribünlerinin bölüştürülmesinde yapılan bir hata çoğunluğu Juventus taraftarı olan 39 kişinin ölümüne ve 600 kişinin yaralanmasına neden oldu. Kale arkası tribünlerinden biri her iki takım taraftarları arasında paylaştırılmış fakat üçte ikisi Liverpool üçte biri Juventus taraftarlarına verilmişti. O dönem holiganizmi ile ünlü olan İngiliz taraftarlarının bu kale arkası tribününde Juventus taraftarlarını duvar ve kapılara doğru sıkıştırması ve stadın yapısı nedeniyle de kaçmaya çalışan İtalyan taraftarların çoğunun başarısız olması sonucu ortaya bu trajedi çıktı. Çıkan olaylara rağmen karşılaşma UEFA’nın onay vermesi ile oynanmış ve maçı Michel Platini’nin penaltı golüyle Juventus 1-0 kazanmıştı. Fakat birçok futbol sever açısından ne bu maçın skoru ne de kupayı kimin kazandığı önemliydi. İngiliz kulüpleri bu maçtan sonra 5 yıl Liverpool ise 6 yıl Avrupa’dan men cezası aldı. Bu olaydan 10 yıl sonra 1995’de Heysel Stadı yeniden yapıldı ve ismi Kral Baudouin Stadı olarak değiştirildi. 2005 yılında Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde eşleşen Liverpool ve Juventus arasında oynanan ilk maçta Anfield Road’da bu kez İngiliz taraftarlar KOP tribününde İtalyanca “Amicizia”(Dostluk) koreografisi yaparak bir anlamda yaşanan acılar sonrası değiştiklerini göstermeye çalıştı.

3-MISIR’DA FUTBOL TERÖRÜ (1 ŞUBAT 2012)
Mısır futbolunun iki güçlü ekibini karşı karşıya getiren maç yakın tarihin en kanlı karşılaşmalarından biri oldu. Maç başlamadan önce olayların yavaş yavaş kendini gösterdiği fakat asıl trajik sonuçların 90 dakika sonrası yaşandığı bu olay bir spor müsabakası değil adeta bir terör ortamını andırdı. O dönem Mısır’da yaşanan siyasi karışıklıklar ve yönetimsel krizlerin meydana getirdiği söylenen karşılaşma sonrası tam 79 ölü ve 1000’in üstünde yaralı meydana geldi. Bir başka önemli nokta ise polisin maç sonrası sahaya giren yüzlerce kişiye hemen hemen hiç müdahale etmemesiydi. Konu ile ilgili olarak özellikle Amerikan basınının öne sürdüğü iddialar ise maç sonrası yaşananların siyasi olduğu yönünde idi. Bu iddialara göre maç sırasında görevde bulunan Mısır polisi stadyum dışındaki yüzlerce kişiyi stada girmelerine izin vermiş ve Mısır devrimi sırasında karşıt görüşlere sahip olan bu iki takım taraftar gruplarının bir anlamda ortalığı savaş alanına çevirmesini onaylamıştı. Olaydan sonra yapılan birçok araştırma ve açıklama bu futbol katliamın planlanmış ve organize edilmiş olduğunu belirtmesi trajik durumu daha da düşündürücü hale getirdi.

2-YUGOSLAVYA DAĞILIYOR (13 MAYIS 1990)
Tito’nun 1980’deki ölümünden sonra gerek Doğu Avrupa’daki siyasi gelişmeler, gerekse o dönemki Yugoslavya’nın birçok etnik kökenli toplumdan oluşması, özellikle 80’li yılların sonundan itibaren bu ülkede iç karışıklıklara sebep olmuştu. 1990 yılına gelindiğinde ise Yugoslavya parçalanmaya doğru adım adım giderken ülkedeki gerginlik giderek artmıştı. Bu gerginlik hiç şüphesiz sportif alanlara da sıçramış ve şu an bile Avrupa’nın en ateşli taraftar gruplarından olan Kızılyıldızlı Delije ve Dinamo Zagreb’li Bad Blue Boys gruplarının maç öncesi çıkardıkları arbede birkaç saat sonra yaşanacakların adeta belirtisi olmuştu. Taraftarlar arasındaki gerginlik stadyumdaki güvenlik güçlerinin daha sert davranmasına neden olmuş ve bu sertlik daha çok Dinamo Zagreb taraftarına karşı kullanılmaya başlamıştı. Bir polisin Dinamo Zagreb taraftarlına saldırdığını gören Hırvat futbolunun efsane oyuncusu Zvonimir Boban’ın bu polise aynı şekilde saldırması gerek ülkedeki politik gerginliğin gerekse maçın ne kadar zorlu koşullarda oynanmaya çalışıldığını açıkça göstermekteydi. Zaten bu maçtan kısa süre sonra Yugoslavya iç savaşı başlamış, ülke yavaş yavaş parçalara ayrılmaya doğru gitmişti. Bu gergin maç sonrası Zvonomir Boban’ın açıklamaları bir anlamda her şeyi açıklar gibiydi: “Şöhretin getireceği her şeyi riske ettim, hepsi bir neden içindi. Hırvatistan”

1-FUTBOL SAVAŞI (27 HAZİRAN 1969)
1970 Dünya Kupası öncesi statü gereği Kuzey ve Orta Amerika takımları (CONCACAF) grup maçları sonrası yarı final ve final şeklinde kendi aralarında eleme maçları oynuyordu. Elemeleri geçen grup liderleri, birbirleri arasında yarı final ve final maçları oynarken yarı final eşleşmelerinin biri de o dönem aralarında siyasi kriz olan iki ülke El Salvador ve Honduras arasında oynandı. Honduras’ın kendi ülkesindeki El Salvadorlu göçmenlere karşı olan tutumu ve El Salvadorluların buna tepkisi etkisinde oynanan ilk maç 1-0 Honduras’ın, ikinci maç ise 3-0 El Salvador üstünlüğü ile bitti. Bu iki maç sonrası karşılaşmayı kaybeden taraftarlar arasından intihar edenlerin olması ve misafir takım oyuncularının hayati tehlike ile oynamaları, gerginliği git gide arttırmıştı. O dönem averaj kuralı uygulanmaması sebebiyle tarafsız sahada oynanan üçüncü maçı El Salvador uzatmalar sonucu 3-2 kazanıyor ve CONCACAF grubu finaline kalıyordu. Siyasi krizlerin üstüne bu maçlardaki gerginlik de eklenince iki ülke arasında üç hafta içinde savaş çıkmıştı. 14 Temmuz 1969 günü hava saldırıları ile başlayan savaş daha sonra karada da devam etti. İki ülke yaklaşık 4 gün boyunca savaş içinde yer aldı. Literatüre futbol savaşı olarak geçen bu dönem futbolun asla sadece futbol olmadığını kanıtlayan en büyük örnekti.

Leave a Reply