Futbolcu, Arjantinli ve Solak…

Futbolcu, Arjantinli ve Solak...

Arjantin, futbol ve sol ayak dediğimiz kurulacak cümlenin öznesi ya Messi olur ya da Maradona… Ama bu kez farklı bir noktadayız. Lucas Ontivero diyerek başlar bu hikâye…

1994, Arjantin doğumlu genç futbolcu, yetenek denizinden fazlasıyla nasibini almış. Dedesinin elinde tutarak götürdüğü veteran maçlarında tanışmış futbolla. Bir Güney Amerikalı gibi refleks gösterir güzel oyuna ve dört yaşında kırmaya başlar evdeki eşyaları. Çok sağlıklı bir ortam değildir, Lucas’ın yaşadığı yer… Arkadaşları başka yollara dalmışken, o dedesinin de isteğiyle bir spor kulübüne yazılır, ailenin ikinci futbolcusu olmak için. Amcasının daha önceki alt lig denemelerinde tüm aile umutlanmıştır, lakin amcasının eşinin hamile kalması ile eve para girmesi gerekmektedir. Amcası uzak hayaller,  yerine dar geliri mecburi istikamet bilir ve bırakır peşini meşin yuvarlağın. Lucas için ise futbol adeta kurtarıcıdır. Bu noktada anlatıyor genç oyuncu, “Tehlikeli bir ortamda büyüdüm. Birçok arkadaşım vardı, ama çok iyi işler yapmıyorlardı. Ama futbolcu olmamı çok istediler. O yüzden ben hep uzak durdum kötü işlerden. Onlar da uzak durmamı sağladı. Bugün benimle gurur duyuyorlardır.”

Güzel Oyunun Nirvanası

Club San Lorenzo de Alem, bugün Lucas’ın transferlerinde yetiştirme bedeli alan kulübü. 8 yaşında girer kapısından genç yetenek, 10 yaşında ise eliyle uzak ufuklara göz diker. Güzel oyunun nirvanasına çocukken çıkmaya karar verir. Annesi bavulları hazırlar ve Real Madrid altyapısına gider genç futbolcu, sene 2004’tür. Lucas’ın Madrid günleri ise topu topu 90 gündür. İşte 90 günün özetini şu şekilde çıkartıyor Lucas, “10 yaşındaydım.1994 doğumluların takımına katıldım. Arkadaşlarımla çok fazla vakit geçirme şansım olmadı o yüzden. Üç ay oynadım, hatta oynadığım takımın kaptanlığını yaptım. Fakat fizik olarak çok yetersizdim. Tekrar Arjantin’e döndüm.” 

Direkten Dönen Şans

Kulübüne geri dönmüştür Lucas ama belli ki bu sahalar dardır genç adama. Yerinde duramaz, her gün bir başka yetenek avcısı ile tanıştırılır. Pasaportun yaprağını bir kez daha çevirme zamanı gelir, bu kez yolculuk İngiltere’ye olur. Tottenham altyapısında denenir ama İngiltere gibi, ülkenin futbolu da soğuk gelir. Açmaz sisli havalar Ontivero ailesini ve diğer teklif için kısa süreliğine Meksika’ya gider ve ardından baba ocağına döner. Bu kadar küçük yaştayken bilinen en uzun yol, okul ile ev arasındakiyken Lucas, dünyaya ilk turunu atmıştır bile. Yaşı 13’e geldiğinde İtalya’da Milan ve Genoa kulüpleri tarafından denenir. Özellikle Genoa’da yakaladığı ortamın sıcaklığı onu İtalya’ya daha çok bağlar. Teklif ise Milan’dan gelir, İtalya kulübünün bir tereddüttü vardır, “Milan’da iyi performans gösterdiğimi düşünüyorum. Çünkü kulüp beni 1 milyon dolara transfer etmeye karar verdi. Ama FIFA kurallarına göre 18 yaşını doldurmadan kulübün bu transferi yapması onlar için de çok mantıklı değildi.  Çünkü yine o transferden sonra 18 yaşını doldurmadan, bir başka kulüp beni biraz daha fazla bedelle transfer edebilirdi.  O yüzden Milan bu transferden vazgeçti.”

Devr-i Alem

Çocukken atlas üzerinde parmağımızla gezdiğimiz ülkelerde bizzat bulunur Lucas. Yaşı 14’e geldiğinde Avrupa’daki beş büyük futbol ülkesinden üç tanesinde futbol oynamıştır bile. Zorluğundan dem vurmaz gibidir o günlerde ama bugün sorunca çocuksu gülümsemesinin yerini kısa bir “of” alıyor: “Çok zordu. İnanılmaz zorlandım. Ama sonuçta bu iş benim geleceğim. Başarmalıyım diye düşündüm.” “Peki, en çok nerede kendini mutlu hissettin” diye sorduğumuz ise genç futbolcu, “Genoa’da çok güzel bir ortam vardı. Bana çok iyi yaklaştılar. Orada ortamı çok sevmiştim. Aynı Galatasaray’daki gibiydi. İspanya’yı ise futbol açısından söyleyebilirim. Futbol tarzıma çok yakın bir ülke. Dilini de konuşabiliyorum. Birçok da Güney Amerikalı futbolcu vardı. O yüzden futbol açısında oraya uyumum daha kolay olmuştu.” 

Uruguay’dan Türkiye’ye

Hayal kırıklığı diye bir sözcük yoktur onun sözlüğünde, sadece ters giden şeyler vardır ama bir gün olacaktır. 2010 yılında gittiği İtalya’da bir yıl kalır ve bir kez daha Arjantin’e döner. Bu kez ülkesinin yüksek kalibreli takımları vardır peşinde. Independiente ile görüşürler ve 17 yaşına geldiğinde ilk profesyonel kontratını imzalar.  O günleri ise şöyle anlatıyor genç futbolcu, “Sözleşmeyi imzaladım ama kulüp içinde bazı sıkıntılar vardı. Oturup konuştuk ayrılmam gerekti. Benim ayrılığım yüzünden taraftarların tepkisi de oldu. Ardından Uruguay takımı olan Fenix’ten bir teklif geldi. Onlar yetiştirme tazminatımı ödeyince oraya transfer oldum.” 2012-2013 sezonunda ise Uruguay’ın Centro Atlético Fénix takımı ile anlaşır. Sezonun ilk yarısı genç takımda forma giyer, kendini göstermesi zor olmaz. 18 yaşında büyük bir tecrübedir aslında o. Kariyerindeki ilk profesyonel maçına ise sezonun ikinci yarısında çıkar. 13 Nisan 2013'de Espanol karşısında 67 dakikada forma giyer ve bir de asist yapar.  11 Mayıs 2013'de Cerro takımıyla yapılan maçta yine sonradan oyuna giren oyuncu, bu maçta kariyerindeki ilk golünü atar. Dört maçta 1 gol, 1 asistle oynayan Ontivero, Lig'in 8. haftasından itibaren tüm maçlarda kadroya girme başarısı gösterir. Ama onun kafasında bir Avrupa haritası vardır. “Sadece benim değil, Güney Amerika’da tüm oyuncuların hayali Avrupa’da iyi bir takımda oynamaktır. O yüzden Galatasaray’ın teklifi gelince hiç düşünmedim” diyen Lucas gelecek için ise çok acele etmemesi gerektiğinin altını çiziyor.

Messi ve Maradona

Herhalde bir Arjantinliyle karşılaşırsanız ortak dilinizin olmadığı insana söyleyeceğiniz iki kelime vardır bu hayatta: “Messi ve Maradona” Konuyu atlamadan soruyoruz Lucas’a “sence hangisi?” diye. Aslında ikisinin ne kadar büyük futbolcu olduğunu anlatmaya gerek yok. Ama yeni jenerasyondan Messi ismini beklerken, o “bir Arjantinliye bu soruyu sorarsanız, Maradona cevabını alırsınız” diyor. Maradona’nın futbolcudan öte bir kimlik olduğunu altını çizen Lucas, “Messi’ye kimse kötü diyemez ama Maradona’dan daha iyisi gelmedi” diyerek hesabı kapatıyor.  Messi konusunda inadımızı sürdürüyoruz, biraz gülümseme ve Lucas devam ediyor, “Bir gün onunla aynı sahada olacağıma inanıyorum. Karşılıklı da olabilir, milli takımda da oynayabilirim. Sonuç olarak Messi ile aynı ülkenin vatandaşı olduğum için gurur duyuyorum. O şu anda dünyanın en iyisi.” 

Mavi Beyaz Çubuklu Forma

Milliyetçi bir insan olduğunu belirten Lucas Ontivero, milli takım konusunda “öncelikle, tabii ki Arjantin” diyor. Bizim ara pasımız ise “ya bir gün Türkiye’den teklif gelirse” yönünde oluyor, “Trezeguet ve Camoranesi gibi Arjantinli oyuncular başka ülkelerin formalarını giydi. Bu yeni bir şey değil. Benim mantaliteme göre ülken neresi ise orada oynamalısın. Ama başka bir açıdan da kendi ülkenin mili takımı fırsat vermiyorsa veya kendi milli takımında çok büyük işlere imza atma şansınız yoksa, o zaman başka bir ülkenin milli takımında da oynama seçeneği değerlendirebilir. Ama ben biraz daha milliyetçiyim. Bir gün milli forma giyeceksem bu Arjantin’in forması olsun isterim.”

Türkçe üzerine

Dört aydır Türkiye’de olan Lucas, İdari Menajer Yardımcısı Mert Çetin ile Türkçe alıştırmaları yapıyor. “Ben, sen, o, afiyet olsun, merhaba, teşekkürler, nasılsın” gibi kelimelerle ilk denemelerini yapan Lucas, git gide kendini geliştirdiğini ifade ediyor. Genç futbolcu, “Türkçe öğrenmek istiyorum, çünkü burayı seviyorum. İlk geldiğim günden bu yana herkes bana yardımcı oldu. Sevildiğimi biliyorum. Burada bir tane de Arjantinli arkadaşım var. Uyum sürecini daha kolay aşmamı sağladı. Bir restorana gidiyorum, bana “Ontivero, Ontivero” diyorlar. Şehir insanı da çok sıcak…” diyerek İstanbul sevgisini anlatıyor. 

Beş soruda Lucas 

En büyük eksiğin…

Arjantin’de taktik adına bir çalışma yapılmaz. 11’e 11 sahaya çıkarsınız, “sen şurada, sen burada oynuyorsun” derler. Burada geliştirmem gereken yönüm taktiksel duruş. Bir de saha içindeki koşular konusunda kendini geliştirmeliyim. Mancini benim için çok büyük fırsat. Kendisi her antrenman benimle ilgileniyor, benim için büyük şans. Nerede durmam konusunda, topu nasıl almam konusunda beni devamlı olarak uyarıyor.

En iyi tarafın…

Çabuk bir oyuncuyum, teknik özelliklerim var. Herhalde bunlar. 

En iyi arkadaşın… 

Takımdaki arkadaşım Oğuzhan. Bir de Portekizce konuşan oyuncular var. Tabii, bir de Mert var. 

Tokatspor maçında verilmeyen golün…

Futbolun bir parçası; olabiliyor. Maç içinde çok iyi anlamadım. Ben de “herhalde gol değil” dedim. Ama maç sonunda gol olduğunu görünce küçük bir hayal kırıklığı yaşadım. 

Gelecek…

Beş sene sonra nerede olurum bilmiyorum. Herkesin kafasında hayalleri var. Ama o hayaller gerçekleşmezse hayal kırıklığı da olabilir. O yüzden yavaş yavaş ilerlemek lazım. 

Leave a Reply