Öyle coğrafyalar vardır ki adı bile gezginlerin ruhunu titretir. Afrika’da Viktorya Gölü, Derin Asya’da Moğol Stepleri, Amerika’da Anıtlar Vadisi, Büyük Okyanus’ta Samoa ve tabii Grönland. Ama Antarktika hepsinden öte, hepsinden daha gizemli, hepsinden daha heyecan verici. Antarktika’ya istediğiniz zaman gidemezsiniz, düzenli uçak, vapur seferleri yoktur. Gittiğiniz gibi dönebilmenin garantisi de... Örneğin geçen yıl bir Rus gemisi, buzların arasında sıkışıp kalmış ve 52 yolcusu günler sonra Çin, ABD, Fransa ve Rusya’nın ortak operasyonuyla kurtarılabilmişti. Yine de bu büyülü dünyaya gitmek isteyenler gün geçtikçe artıyor.
Antarktika’nın öyküsü büyük keşiflerin, gözüpek maceracıların da öyküsü aslında. Yıllardır, Portekizli kâşif Magellan’ın Güney Amerika’nın ucuna ulaşmasıyla başlayan ve keşifler tarihinin epik öykülerinden, Amundsen ve Scott’un Güney Kutbu’na ilk ulaşan insan olma, yarışlarıyla (ve Scott ekibinin trajik ölümleriyle) zirveye çıkan kahraman denizcilerin öykülerini okuyup dururdum. Yıllardır gezegenimizin bu en ücra ve en müthiş parçasına gitme hayalleri kurardım. Geçen yıl bu hayalimi gerçekleştirdim.
ALBATROS, PETREL YOLCULUK
Sevimli bir fok Kırış’ın objektifine poz verdi.
Antarktika’ya gitmek isterseniz ya bir cruise gemisine bineceksiniz, -ki bu işin en rahat, en konforlu yolu- ya da benim yaptığım gibi bir yelkenliyle ulaşacaksınız beyaz kıtaya. Benim hikâyem, dünyanın en güneyindeki şehirde, Ateş Toprakları’nın başkenti, Arjantin’in en güneyindeki şehir Ushuaia’da, Antarktika’ya giden bütün gemilerin, yelkenlilerin çıkış limanında başladı.
Sprit of Sydney, 18 metrelik bir yelkenli. Alüminyumdan yapılmış, bir kez dünyayı dolaşmış, defalarca Antarktika’ya sefer yapmış zarif bir tekne. 8 kişilik bir ekiple 26 Kasım 2013’te yola çıktık. Önce Beagle Kanalı’nın sonunda, Şili’ye ait Puerto Williams’a ulaştık. Puerto Williams, dünyanın her yerinden gelmiş denizcilerin buluşup karaya oturmuş bir teknede, Micalvi de, Pisco Sour içip birbirlerine öykülerini anlattıkları bir son liman. Efsanevi Drake Geçidi’nden hemen önceki durak. Drake’e çıktıktan sonra dünya değişiyor. Atlas Okyanusu’yla Pasifik Okyanusu’nun karşılaştığı bu denizde güçlü rüzgârlar, büyük dalgalar eksik olmuyor. Ama nöbetlerde, güvertede saatlerce seyrettiğiniz albatros, petrel ve prionlar da. Dünyanın en güzel kuşları belki de... Güney Amerika’dan, Antarktika’ya kadar bazen tek tek, bazen sürüler halinde tekneye eşlik ediyorlar.
DÖRT BİR TARAF PENGUEN
Zaman zaman geceleri tekne karlar altında kalıyordu.
4.5 gün sonra Antarktika Yarımadası’na ulaşıyorsunuz. Her yer bembeyaz, denizin üzeri buzdağlarıyla dolu. Ve başlıyorsunuz nazikçe dans etmeye yelkenlinizle buzların arasında. Antarktika da nereye gitseniz bir penguen sürüsü karşılıyor sizi. Küçük bebek kıvamında ama yetişkin canlılar. Karada sarsak mı sarsak, denizde süper yaratık. Bir de foklar, Antarktika kuşları ve balinalar. Burada dağlara çıkabilirsiniz, kanoyla muhteşem gezintiler yapabilirsiniz, lastik botlarla bilinmedik koylarda maceralara atılabilirsiniz, hatta benim yaptığım gibi yüzebilirsiniz de. Biz gittiğimizde açık değildi ama güney yarıkürenin ilerleyen yazında, açılan kimi araştırma merkezlerini de ziyaret edebilirsiniz.
SAHİPSİZ BEYAZ KITA
Kırış, Antarktika’da sık sık yürüyüş yaptı. Penguenlerin arasına daldığında bir ara üzerindeki anorağı çıkarıp ÇARŞI tişörtüyle fotoğraf çektirdi. Penguenlerle vedalaştı.
Antarktika’nın en güzel yanı kimseye ait olmayışı. Hiçbir ülke, hiçbir çokuluslu şirket Antarktika kıtasında söz sahibi değil. Türkiye’yle birlikte 46 ülkenin dahil olduğu uluslararası bir antlaşma Antarktika’nın politik durumunu belirliyor. 60’ıncı paralelin güneyinde geçerli olan kurallar beyaz kıtayı koruyor. Birçok ülke bu antlaşmayı delmeye çalışsa da gezegenimizin bu parçası, henüz üzerinde yaşayan canlılara ait yalnızca. Antarktika’da dükkân yok, hiçbir şey satılmıyor, burada yediğiniz içtiğiniz her şeyi yanınızda getireceksiniz ve tek bir çöp bile bırakmadan ayrılacaksınız. Canlılara beş metreden fazla yaklaşmayacaksınız. Buraya nasıl geldinizse öyle dönmek zorundasınız.
BALİNALARLA DANS
Sprit of Sydney, buzdağlarının arasında sıkışmamak için ön tarafta ekipten birinin yönlendirmesiyle yol aldı.
Aralık ayının sonuna doğru dönüşe geçtik. Yolda okyanusun ortasında bir kambur balina sürüsüyle karşılaştık. Uzaktaydılar, yelkenleri indirip bekledik. Teker teker yanımıza gelip oynamaya başladılar bizle. Teknenin bir tarafından dalıp öbür tarafından çıkmalar, kendilerini havaya fırlatmalar, yüzümüze su püskürtmeler... Drake Pasajı’nın ortasında bu balinalar bize canlıların kardeşliği dersi verdiler.
Yolun kalan kısmı her denizcinin hayallerini süsleyen Horn Burnu ziyaretiyle devam etti. Horn Burnu fenerinde, Türkiye’den yola çıkıp Antarktika’ya ulaşan denizcilerimiz Osman Atasoy’la, Sibel Karasu’nun astıkları Türk Bayrağı’nı selamlayıp tekrar Beagle Kanalı ve Puerto Williams’ta Pisco Sour eşliğinde Antarktika’yı fethetmiş denizcilerle sohbet ettik. Ve bir ayın sonunda tekrar Ushuaia...
Yelkenli Drake Pasajı’nda yol alırken ekip kambur balinalarla karşılaştı. Yelkenleri indirip balinaların kendilerini selamlamasını seyretti.
YERİNİZİ BİR YIL ÖNCEDEN AYIRTIN
Antarktika’ya gitmek isterseniz en uygun, daha doğrusu tek uygun zaman Güney Yarımküre’nin yazı yani aralık, ocak, şubat. Yelkenliyle gitmek isterseniz bir yıl önceden yer ayırtın, oraya giden 8-10 yelkenli var ve her teknede ancak 7-8 kişilik yer bulunuyor. Eğer cruise gemileriyle gidecekseniz, daha fazla seçeneğiniz olacak. Lonely Planet dizisinden çıkmış Antarktika kitabında her açıdan yeterli bilgi mevcut.
Güney Okyanusu’nun yaygın kuşu ‘Cape petrel’.
Talat Kırış, yedi kişilik ekiple birlikte Arjantin’in en güneyindeki şehir Ushuaia’dan yelkenliyle yola çıktı. Güney Okyanusu’nu geçerek Antarktika’ya ulaştı. Çatırdayarak kırılan dev buzul dağlarına varmaları tam 4.5 gün sürdü.
Kırış, Antarktika’da kuru elbiseyle dalış yaptı. Balık yoktu ancak bol bol midye gördü. 20-25 dakika kaldığı sudan dudakları üşüyünce çıktı.
Open all references in tabs: [1 - 3]